Galatasaray
Galatasaray Spor Kulübü 1905 yılında, Ali Sami Yen
önderliğinde Galatasaray Lisesi'nde Türkiye'nin ilk futbol takımı olarak
kurulmuştur. Kurucuları: Ali Sami Yen, Asım Tevfik Sonumut, Emin Bülent
Serdaroğlu, Celal İbrahim, Bekir Sıtkı Bircan, Reşat Şirvanizade, Refik Cevdet
Kalpakçıoğlu, Abidin Daver.
2000 yılında kazanılan UEFA Kupası.
??
Galatasaray
Logo
Galatasaray Spor Kulubü, merkezi
İstanbul'da olan, özellikle
İstanbul, Marmara Bölgesi'nde il ve
Türkiye'nin en büyük kenti. Tarih boyunca çeşitli imparatorluklara başkentlik
yapan şehir, 133 milyar dolarlık yıllık üretimiyle Dünyada 34. sırada yer alır.
Türkiye'nin kültür ve finans merkezidir. İstanbul, 41° K, 29° D koordinatlarında
yer alır. Marmara kıyısı ve İstanbul Boğazı (Boğaziçi) boyunca, Haliç'i de
çevreleyecek şekilde Türkiye'nin kuzeybatısında kurulmuştur.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Profesyonel Futbol
Takımı ile ünlü, Türk spor kulübüdür.
Galatasaray Profesyonel Futbol Takımı
Galatasaray Spor Kulübü'nün Turkcell Süper Lig'de mücadele eden futbol
takımıdır. Galatasaray 2008-2009 Sezonu|2008-2009 sezonunda Şampiyonlar Ligi'ne
3. ön eleme turundan katılmış fakat Staeau Bükreş'e yenilerek UEFA Kupası'na
katılmıştır. Gruptan 2. olarak çıkıp Bordeaux'u elemiş fakat 3. ön elemede
Hamburg'a elenmiştir.
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
1905 yılında
1905 yılında meydana gelen olaylar, doğumlar
ve ölümler.
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
Ali Sami Yen ve arkadaşları tarafından,
öğrenci oldukları
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
Galatasaray
Lisesi'nde kurulan kulüp,
Devlet adamı yetiştirmek amacıyla Sultan
İkinci Beyazıt tarafından 1482'de kurulan mektep, adını kurulduğu bölgeden alır
ve "Galata Sarayı" olarak anılmaya başlar. Okul modern konumuna 1 Eylül 1868'de
Sultan Abdülaziz döneminde kavuşur. Okul'un yeniden yapılanmasıyla birlikte,
Türkiye'de de gerçek anlamıyla ilk sportif çalışmalar başlamış olur ve okulda
Beden Eğitimi dersi jimnastikçi 'Monsieur Curel' tarafından eğitim programına
konur.
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
futbol branşında şu ana kadar 17 kez
Topu, kafa veya ayak vuruşları ile karşı
kaleye sokma kuralına dayanan ve on birer kişilik iki takım arasında oynanan top
oyunu, ayak topu.
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
Türkiye Ligi şampiyonu olmuş;
bkz. Turkcell Süper Lig
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
2000 yılında
da
2000 yılında meydana gelen olaylar, doğumlar
ve ölümler.
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
UEFA Kupası ve
{{Spor Ligi
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
UEFA Süper Kupası'nı kazanmıştır.
Galatasaray ayrıca
bkz. Süper Kupa
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Uluslararası
Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu (
IFFHS-International
Federation of Football History & Statistics) tarafından yapılan
"
Dünyanın en iyi futbol kulüpleri" istatistik çalışmasında,
Kısa adı IFFHS olan Uluslararası Futbol
Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu (
International Federation of Football
History & Statistics) 1984 yılında kurulmuştur ve merkezi Almanya'nın
Bonn şehridir.
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
2000 Ağustos ayı en iyi takımı
2000 yılında meydana gelen olaylar, doğumlar
ve ölümler.
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
2001 Ocak ayında ise puan sıralamasında 1. sıraya
yükselerek ayın lideri olmuş ve dünyadaki seçkin futbol kulüpleri arasındaki
yerini almıştır.
Galatasaray UEFA Kupası'nı yenilmeden ve
2001 yılında meydana gelen olaylar, doğumlar
ve ölümler.
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
Şampiyonlar Ligi gruplarını 3. olarak
bitirip kazanan tek takımdır. 1999-2000 yılında, UEFA Kupası finalinde
UEFA Şampiyonlar Ligi, eski ismi Şampiyon
Kulüpler Kupası olan, 1992/1993 sezonunda ismi Şampiyonlar Ligi olarak
değiştirilen UEFA tarafından düzenlenen Avrupa'nın kulüpler bazındaki en büyük
futbol turnuvası.
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
İngiltere'nin
Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik
Krallığı, İngiltere Avrupa’nın kuzeybatı kıyısında yer alan Britanya
Adalar Topluluğu üzerinde, dört ülkeden müteşekkil bir devlet. Bu adalar
topluluğu Büyük Britanya ve İrlanda Adalarıyla birlikte, 5000 küçük adadan
meydana gelmiştir. Batısında İrlanda Denizi, doğusunda Kuzey Denizi, kuzeyi,
güneybatısı ve kuzeybatısı Atlas Okyanusu ile çevrilidir.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Arsenal
kulübünü penaltılarla yenerek, bir Avrupa Kupası kazanan ilk ve tek
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
Türk futbol kulübü olmuştur.
Galatasaray aynı yıl; Super Kupa'yı da
Türk kelimesinin aslı "türümek" fiilinden
gelmektedir. Bu fiilden türetilmiş, kişi ve insan anlamında "türük" ve nihayet
hece düşmesiyle "Türk" kelimesi ortaya çıkmıştır. Nitekim Anadolu'da bir kısım
göçebeler de yürümekten "yürük" adını almışlardır.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Real
Madrid'i 2-1 yenerek kazanmıştır. Avrupa'da en fazla başarı yakalamış Türk
takımı olan Galatasaray'ın Avrupalı rakiplerine oranla mütevazı olarak görülen
kadrosuyla kazandığı UEFA Kupası ve Süper Kupa dünyada büyük bir başarı olarak
görülmüş, böylece Galatasaray adı tüm dünya tarafından tanınan bir marka hâline
gelmiş ve kulüp dünya çapında büyük bir taraftar topluluğu kazanmıştır.Şuan ise
Galatasaray UEFA kupasında mücadele ediyor İlk maçında Olmpiaskosu Harry
Kewellın attığı golle 1-0 kazanmıştır.
Kuruluş
Galatasaray Spor Kulübü
GS Logosu
1905 yılında, Ali Sami Yen
önderliğinde Galatasaray Lisesi'nde Türkiye'nin ilk futbol takımı olarak
kurulmuştur.
Kurucuları:
FIFA tarafından da 20. YY'ın en iyi klubü
olduğu kabul edilmiş İspanyol futbol klubü.
...Tümünü
okumak için linke tıklayınız.
Ali Sami Yen, Asım
Tevfik Sonumut, Emin Bülent Serdaroğlu, Celal İbrahim, Bekir Sıtkı Bircan, Reşat
Şirvanizade, Refik Cevdet Kalpakçıoğlu, Abidin Daver.
Galatasaray Spor
Kulübü,
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
Türk Spor
Tarihi'ndeki öncü olma özelliğini hiç kuşkusuz içinden doğduğu ve gene öncü
bir kurum olan
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
Galatasaray
Lisesi'nden (Mektebi Sultani) almıştır. Okul ile kulüp arasındaki koparılmaz
bağ, yadsınamayacak bir gerçeklik ve övünç kaynağıdır.
Devlet adamı
yetiştirmek amacıyla
Devlet adamı yetiştirmek amacıyla Sultan
İkinci Beyazıt tarafından 1482'de kurulan mektep, adını kurulduğu bölgeden alır
ve "Galata Sarayı" olarak anılmaya başlar. Okul modern konumuna 1 Eylül 1868'de
Sultan Abdülaziz döneminde kavuşur. Okul'un yeniden yapılanmasıyla birlikte,
Türkiye'de de gerçek anlamıyla ilk sportif çalışmalar başlamış olur ve okulda
Beden Eğitimi dersi jimnastikçi 'Monsieur Curel' tarafından eğitim programına
konur.
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
Sultan İkinci Beyazıt tarafından
1482'de kurulan mektep, adını kurulduğu bölgeden alır ve "Galata Sarayı" olarak
anılmaya başlar. Okul modern konumuna 1 Eylül 1868'de Sultan Abdülaziz döneminde
kavuşur. Okul' un yeniden yapılanmasıyla birlikte, Türkiye'de de gerçek
anlamıyla ilk sportif çalışmalar başlamış olur ve okulda Beden Eğitimi dersi
jimnastikçi 'Monsieur Curel' tarafından eğitim programına konur. Bu atılımlar
gerçekten bir devrim niteliği taşımaktadırlar. Curel, modern aletler eşliğinde
çalıştırdığı öğrencileri sportif açıdan geliştirirken, onlar için Kağıthane'de
bir idman Bayramı düzenler. Yıl 1870'tir. Bu etkinlikte başarı gösteren
sporcular değişik ödül ve madalyalar kazanır ve yarışmaların sonunda öğrencilere
"kuzulu pilav" verilir. Bu da, sonraki yıllarda bir başka geleneğin başlangıcını
oluşturur.
Curel'den sonra görevi devralan yabancı spor hocaları (M.
Moiroux, Signor Martinetti, Stangali gibi), jimnastik ve atletizmin yanı sıra,
değişik branşlara da eğilerek (yüzme, kürek, aletli jimnastik), bir ilki daha
başlatmış olurlar. Bu çalışmaların ürünü çok geçmeden alınmaya başlanır ve adı
Türk Spor Tarihi'ne altın harflerle yazılan Faik Üstünidman'ın yanı sıra,
Binbaşı Mazhar Kazancı, Abdurrahman ve Ahmet Robenson kardeşler GSL'nde görev
alıp, izcilik, tenis, hokey gibi spor dallarının öğrenciler arasında
yaygınlaşmasını sağlarlar. Özellikle Üstünidman'ın ön ayak olmasıyla, öğrenciler
futbolla tanışırlar. Ama oynanan futbol, bir kör dövüşünden farklı olmayan ve
kural tanımayan bir koşuşturmayı andırmaktadır. Ama futbol GSL' nin Tören
Kapısı'ndan adımını atmış ve tam bir salgına dönüşmüştür.
1901 yılında
İstanbul'da yaşayan iki İngiliz, James Lafontaine ve Horace Armitage, Rum ve
İngiliz oyunculardan oluşan Kadıköy Futbol Kulübü'nü kurmuşlar ama 1903'te
takımdaki İngilizler bir anlaşmazlık sonucu ayrılarak Moda Kulübü'nü
oluşturmuşlardır. 1904 yılında ise bu kulüpler, Imogen, Elpis, Strugglers
takımlarıyla anlaşarak, İstanbul Futbol Birliği'ni hayata geçirmişler ve bugünkü
Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı'nın yerinde bulunan "Union Club-İttihat Spor"
sahasında düzenli karşılaşmalar yapmaya başlamışlardır. Görüldüğü gibi bu
takımlar yabancı ya da azınlık takımlarıdır. Türk olmayan ekiplerin
gerçekleştirdikleri bu ilk futbol karşılaşmaları, GSL öğrencilerini hem
ilgilendirir hem de çok üzer. Artık onların amacı, kendi futbol kulüplerini
kurmak, ölesiye sevdikleri bu oyunun kurallarını "hatmetmek" ve yabancılarla boy
ölçüşmektir.
Türk olmayan takımları yenmek
Galatasaray Spor Kulübü'nün kurucusu Ali Sami Yen, "Ellinci Yıl" kitabında
kuruluş öyküsünü şöyle anlatır: "1 Teşrin 1905'te mektebin beşinci sınıfında
edebiyat muallimimiz merhum Mehmet Ata beyin dersi esnasında birkaç arkadaş baş
başa vererek Galatasaray'da bir futbol kulübü kurmaya karar verdik. İlk
müteşebbisler oyuna ve mücadeleye meyyal arkadaşlardan Asım Tevfik Sonumut,
Reşat Şirvani, Cevdet Kalpakçıoğlu, Abidin Daver, Kamil...gibi gençlerdi.
Mektepde tahsilde bulunan Bulgar ve Sırp talebesinden çevik ve kuvvetli olanlar
da bize iltihak etmişlerdi. Asım'ı muhasebeciliğe, Cevdet'i ikinci reisliğe
seçmiş, kendim de Reis olmuştum. Asım her hafta arkadaşlardan birer kuruş
toplamakda mahir olduğu için kendisini muhasebeci yapmıştık. Ben Reisliği topu
yağlayıp şişirmekle almıştım. Topumuza evladım gibi bakardım. Zaten varımız
yoğumuz da toptu. Mektebe gelirken, domuz sokağından geçer, domuz yağı alırdım.
Topu onunla yağlar, şişirirdim; yamasını yeni pabucumdan kesmiştim. Bunu gören
arkadaşlar, bana hepimizden fazla paye vermişlerdi. Yani o zaman Reisliğe ve
diğer vazifelere payeyi, en çok çalışan kazanırdı. Cevdet de ikinci Reisliği
formaları yıkadığı için almıştı.
"Maksadımız İngilizler gibi toplu bir
halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları
yenmek."
Kulübün adının Gloria (Zafer) ya da Audace (Cesaret) konulması
yolunda görüşler ortaya atılmışsa da, sonuçta Galatasaray olmasında anlaşmaya
varılmıştır. Araştırmacı Cem Atabeyoğlu, Galatasaray adının, bu takımın yaptığı
ilk maçta Rum ekibini 2-0 yenerken, seyircilerin onlardan "Galata Sarayı
efendileri"diye söz etmelerinden doğduğunu yazar. Bunun üzerine kurucular da
ismi benimserler ve "Adımız Galata Sarayı olsun" derler.
Tarihi
Kuruluşu
Galatasaray 1905 yılının sonbaharında; Galatasaray Lisesi
öğrencileri tarafından bir futbol kulübü olarak kurulur, ancak daha öncesinde de
Galatasaray Lisesi'nde diğer sporlar da yapılmaktaydı.
Galatasaray 2000 yılında UEFA Süper Kupasını
kazandı.
Sultan İkinci Bayezid sekizinci
Osmanlı padişahı. Fatih Sultan Mehmed’in iki oğlundan büyüğüdür. 1447 yılında
doğdu. Küçük yaştan itibaren tam bir ihtimamla yetiştirilen şehzade Bayezid,
devrin en kıymetli alimleri elinde tahsil gördü. Yedi yaşındayken, Hadım Ali
Paşa nezaretinde Amasya valisi oldu. 1473 Otlukbeli Savaşına sağ kol kumandanı
olarak katıldı. Babası Fatih, 3 Mayıs 1481 tarihinde sefere giderken Gebze’de
vefat edince, 20 Mayıs 1481’de tahta çıktı.
...Tümünü
okumak için linke tıklayınız.
II. Beyazıt tarafından
bkz. II. Bayezid
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
1482'de kurulan mektep; adını kurulduğu bölgeden
almaktadır. Ancak
1482 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve
diğer önemli gelişmeler
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
Hürrem Sultan tarafından kapattırılan
okul;
Hürrem Sultan (1506 - 1558)
Hürrem Sultan, 1506
yılında doğdu. Kanuni Sultan Süleyman'ın eşi ve Osmanlı tarihinde önemli roller
oynamış bir haseki sultandır. Aslen Rus olan Hürrem Sultan'ın asıl adı
Roxelanne'dır. Güzelliği nedeniyle küçük yaşta Kırım hanı tarafından Osmanlı
sarayına sunulan Hürrem Sultan, sarayda özel bir eğitim gördü. Dişiliği, zekası
ve becerisi ile padişahın dikkatini çekmeyi bildi. Harem kadınları ve saray
ileri gelenleri arasında kendine yer edindi.
Kanuni'nin
aşırı
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
Lale Devri öncesinde tekrar açılmış ve
sonrasında tekrar kapattırılmış; en son da
LALE DEVRİ (1718-1730)
Osmanlı tarihinde batılaşma yönünde ilk adımların atıldığı Lale Devri adını
dönemin yaşam biçimini simgeleyen lale çiçeğinden almıştır.
Lale Devri’ne
damgasını vuran kişi Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa olmuştur.İbrahim
Paşa 1718’de sadrazam olur olmaz ağır koşullar altında imzaladığı Pasarofça
antlaşması ile 1714’ten beri Avusturya ve Venedik’e karşı sürdürülen savaşa son
vermişti.Avrupa ülkelerinin gittikçe güçlenmekte olduğunu
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Osmanlı İmparatorluğu'nda
Osmanlı Devleti, 13. yüzyıl sonlarından 20.
yüzyılın ilk çeyreğine değin varlığını sürdüren Türk devleti. Anadolu'da
kurulmuş, sınırları tarihi boyunca çok değişmekle birlikte en geniş döneminde
bugünkü Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ye Akdeniz'in
doğusundaki adaları, Macaristan ve Rusya'nın bazı kesimlerini, Kafkasya, Irak,
Suriye, Filistin ve Mısır'ı, Cezayir'e kadar tüm Kuzey Afrika'yı ve Arabistan'ın
bir bölümünü kapsamıştır.
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
Sultan Abdülaziz döneminde
Abdülaziz (d. 8 Şubat 1830 – ö. 4 Haziran
1876). 32. Osmanlı padişahıdır. II. Mahmut ve Pertevniyal Sultan'ın çocuğu,
Abdülmecid'in kardeşidir. Abdülaziz 25 Haziran 1861 tarihinde kardeşinin ölümü
üzerine, 31 yaşında iken tahta geçmiştir.
...Tümünü
okumak için linke tıklayınız.
1 Eylül
1 Eylül Gregorian Takvimine göre yılın 244.
günüdür. Sonraki sene için 121 (Artık yıllarda 122) gün var.
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
1868'de tekrar açılmıştır. Bu dönemde; Beden
Eğitimi dersi jimnastikçi Monsieur Curel tarafından modern aletlerle
verilmektedir.
1868 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli
gelişmeler
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
1870 yılında
1870 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve
diğer önemli gelişmeler
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
Kâğıthane'de bir idman bayramı düzenlenir.
Başarılı sporcular çeşitli
bkz. Kâğıthane, İstanbul
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
madalyalar kazanır ve öğrencilere kuzulu pilav
verilir. Gelecekte de bu gelenek yerini; Galatasaray Pilavı'na
bırakacaktır.
Monsieur Curel'den sonra; Monsieur Moiroux, Signor
Martinetti, Stangali de
Madalya Savaşlarda üstün başarı
gösterenlere, önemli bir olay veya yarışma sonunda derece alanlara verilen
madeni nişan. Madalya basımı, tarihin çok öncesine dayanır. Abbasiler (749-1517)
zamanında, önem arz eden bazı hadiseler sebebi ile “atiye dinarı” denilen
madalya basıldı. Abbasi halifelerinden Muktedir'in bastırdığı madalya, Berlin
Müzesinde bulunmaktadır. Büveyhoğulları'ndan İzzüdevle Bahtiyar tarafından
basılan 36 mm çapında 18,30 gram ağırlığındaki bir altın madalya, İstanbul
Ark
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
jimnastik,
Jimnastik, vücudu, fiziksel yapısını düzeltme ve
geliştirme amacıyla düzenli hareket ettirme sanatı.
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
atletizm,
yüzme,
kürek vb. sporları ilk defa başlatmış olurlar.
Faik Üstünidman önderliğinde;
izcilik,
tenis ve
hokey gibi sporları da öğrenen öğrenciler; yine
Üstünidman'ın desteklemesi ile futbol ile tanışır. Ancak; bu dönemde futbolun
kurallarını tanımazlar.
1901'de İstanbul'da yaşayan James Lafontaine ve
Horace Armitage isimli iki İngiliz; yabancılardan oluşan Kadıköy Futbol
Kulübü'nü kurarlar; ancak anlaşmazlıklar sonrasında da
1903'de Moda Kulubü'nü
kurarlar. Strugglers, Elpis ve Imogen'in de birleşimiyle; İstanbul Futbol
Birliği'nin kurulması ardından;
Papazın Çayırı denen yerde
Union
Club-İttihat Spor sahası olarak karşılaşmalara başlamışlardır.
Bu
dönemde futbol yabancılar tarafından İstanbul'da oynanmaktadır; ve bu konuda
Galatasaray Lisesi öğrencileri bir girişimde bulunur.
1 Ekim 1905 tarihinde; Mehmet
Ata Bey'in dersi sırasında arkadaşlarıyla konuşan
Ali Sami
Yen; bir futbol kulübü kurmaya karar verir.
Asım
Sonumut, Reşat Şirvani,
Refik Cevdet Kalpakçıoğlu,
Abidin
Daver ve Kamil Bey'in de ortaklığıyla;
Refik Cevdet Kalpakçıoğlu
asbaşkanlığında kulüp kurulur.
Bu dönemde oyunculardan her hafta birer
kuruş toplanır, başkan
Ali Sami Yen de futbol topuyla ilgilenirdi.
Hatta domuz yağı ile temizlenen futbol topu hasar görünce;
Ali Sami
Yen ayakkabasının bir parçasını keserek yama yapmıştır.
Cevdet Kalpakçıoğlu da formaları
yıkardı. Kulübün ilk isminin Gloria ya da Audace koyulması istenmiştir; ancak
takımın oynadığı ilk maçında
Rum rakibini 2-0 yenerken seyircilerin onlardan
"Galata Sarayı efendileri" diye söz etmesiyle bugünkü isim doğmuştur.
Ali Sami
Yen tarafından söylenen bir söz; Galatasaray Spor Kulübü'nün kuruluş ve
varoluş amacını belirleyecektir:
"Maksadımız İngilizler gibi toplu bir
hâlde oynamak, bir renge ve bir isme mâlik olmak ve Türk olmayan takımları
yenmek."
Başkanları
Galatasaray Başkanları
- 1905-1918 Ali Sami Yen
- 1919-1922 Refik Cevdet Kalpakçıoğlu
- 1922-1924 Yusuf Ziya Öniş
- 1925 Ali Sami Yen
- 1925 Ali Haydar Şekip
- 1926 Ahmet Robenson
- 1927 Adnan İbrahim Pirioğlu
- 1928-1929 Necmettin Sadık Sadak
- 1929-1930 Abidin Daver
- 1930-1931 Ahmet Kara
- 1931-1932 Tahir Kevkep
- 1932-1933 Ali Haydar Barşal
- 1933 Ahmet Kara
- 1933 Fethi İsfendiyaroğlu
- 1933-1934 Ali Haydar Barşal
- 1934 Refik Cevdet Kalpakçıoğlu
- 1934-1936 Ethem Menemencioğlu
- 1936-1937 Saim Gogen
- 1937-1939 Sedat Ziya Kantoğlu
- 1939 Nizan Nuri
- 1939 Adnan Akıska
- 1940-1942 Tevfik Ali Çınar
- 1942-1943 Osman Dardağan
- 1944 Sedat Ziya Kantoğlu
- 1944-1946 Muslihittin Peykoğlu
- 1946-1950 Suphi Batur
- 1950-1952 Yusuf Ziya Öniş
- 1953 Ulvi Yenal
- 1954-1956 Refik Selimoğlu
- 1957-1959 Sadık Giz
- 1960-1962 Refik Selimoğlu
- 1962-1964 Ulvi Yenal
- 1965-1968 Suphi Batur
- 1969-1973 Selahattin Beyazıt
- 1973-1975 Mustafa Pekin
- 1975-1979 Selahattin Beyazıt
- 1979-1986 Ali Uras
- 1986-1990 Ali Tanrıyar
- 1990-1996 Alp Yalman
- 1996-2001 Faruk Süren
- 2001-2002 Mehmet Cansun
- 2002-2008 Özhan Canaydın
- 2008- Adnan Polat
Amblemi
Günümüzde yaygın olarak bilinen Galatasaray ambleminin aksine, ilk amblem
ağzında futbol topu taşıyan kanatları gerili bir kartalı içeriyordu. Ancak Galatasaray Lisesi öğrencilerinden
333 Şevki Ege tarafından çizilen bu kompozisyon benimsenmeyince kenara itildi.
Bugünkü amblem ise 1923 yılında yine lise öğrencilerinden 74 Ayetullah
Emin tarafından çizilmiştir. Yeni çizim, geometrik çizgilerin uyumlu
kullanılmasıyla içiçe geçmiş sarı-kırmızı renklerde "GS" harflerini
içermektedir. İlk olarak Ayetullah Emin ve Şinasi Şahingiray tarafından
çıkarılan haftalık bir mecmuada kullanılan bu kompozisyon, çok beğenilir. Bunun
üzerine resmi amblem olarak kabul edilmesi için teklif yapılır. Teklif alkışlar
arasında ittifakla kabul olunur.
İşte bu amblem o günlerde mektup
kağıtlarına, zarflara ve lise ceketlerine işlenmeye başlar ve günümüze kadar
gelir.
Renkleri
Galatasaray'ın ilk renkleri kırmızı - beyaz'dır. Ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun giderek
yükselen bir Türkçülük hareketinden korkması ile; bu
renklerin kullanılması yasaklanır. Bunun üzerine; Ali Sami
Yen'in deyimiyle birçok dükkân gezilerek "vişneye çalan koyuca tatlı bir
kırmızı" ve "içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı" renkleri Galatasaray ile
buluşur. Bunun yanı sıra; kuruculardan Bekir Sıtkı Bircan da; Gül Baba'nın
II. Bayezit'e verdiği sarı kırmızı güllerden esinlendiğini söyler.
Beşiktaş
Beşiktaş, İstanbul’un en eski semtlerinden biri
ayrıca bir ilçesidir. İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasında, Tophane ile
Ortaköy’ün ibnearasındadır. Batı’da Şişli ve Kağıthane, güneybatıda Beyoğlu,
kuzeyde Sarıyer ile komşudur. Yüzölçümü 11.000 kilometrekare, sahil uzunluğu
8375 metre, nüfusu 2000 sayımına göre 190,813'tür. Beşiktaş'ın eski ve yeni
sakinleri haliç ile ziyadpaşaarasında yaygın olan ve yazılı kaynaklara da geçmiş
bulunan bir teze göre Beşiktaş adının aslı Beştaş'dır.
?? İstanbul'daki en eski
ilçelerden biri. İstanbul’un, sur dışındaki en eski semtlerinden biridir.
İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasında, Tophane ile Ortaköy’ün arasındadır.
Batı’da
İstanbul, Marmara Bölgesi'nde il ve
Türkiye'nin en büyük kenti. Tarih boyunca çeşitli imparatorluklara başkentlik
yapan şehir, 133 milyar dolarlık yıllık üretimiyle Dünyada 34. sırada yer alır.
Türkiye'nin kültür ve finans merkezidir. İstanbul, 41° K, 29° D koordinatlarında
yer alır. Marmara kıyısı ve İstanbul Boğazı (Boğaziçi) boyunca, Haliç'i de
çevreleyecek şekilde Türkiye'nin kuzeybatısında kurulmuştur.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Şişli,
güneyde Beyoğlu, kuzeyde
Şişli ilçesi İstanbul’un Avrupa yakasında yer
alan merkez ilçelerinden birisidir. Denize kıyısı olmamasına karşın, Asya’yı
Avrupa’ya bağlayan iki boğaz köprüsünün Avrupa yakasındaki çıkış noktasında yer
alır. Şişli adı ilçenin merkezindeki semtin de adıdır. “Şişli” adıyla ilgili en
yaygın yakıştırma, şiş yapımıyla uğraşan ve halkın “Şişçiler” adıyla andığı bir
ailenin burada oturduğu ve bu bölgede bir konaklarının olduğu yolundadır. 2500
yıllık bir tari
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
Sarıyer ile komşudur.
"Sarıyer", Büyükdere limanının kuzeye doğru
son bulduğu bölümü (Mesar ya da Mezar-Burnu), Simas ("Burun") sözünden bozulmuş
olup, Sarıyer koyundaki küçük dere ise, Skletrinas adını taşıyordu. Birincisinde
bir Aphrodite heykeli, ikincisinde de Apollon adak yeri vardı. Vaktiyle burada
bir mezar olduğu için Mezar-Burnu deniliyorken, bu ad Mesar'a çevrilmiştir.
Sarıyer'in iskelesidir. Sarıyer, adını burada gömülü "Sarı Baba" adında bir
kişiden aldığı söylenirse de eski eserlerde hep Sarıyer olarak
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
1930 yılına kadar
1930 yılında meydana gelen olaylar, doğumlar
ve ölümler.
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
Beyoğlu’na bağlı bir nahiye olan Beşiktaş’ın
yüzölçümü 11.000 kilometrekaredir.
Beşiktaş'ın eski ve yeni sâkinleri
arasında yaygın olan ve yazılı kaynaklara da geçmiş bulunan teze göre Beşiktaş
adının aslı Beştaş'dır. Bu da
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
Barbaros Hayreddin
Paşa'nın gemilerini bağlamak için kıyıya diktirdiği beş taş sütundan gelir.
Beştaş adı zamanla Beşiktaş'a dönüşmüştür.
Beşiktaş ilçesi, 23 mahalleden
oluşmaktadır. Bu mahalleler, Abbasağa, Akatlar,
Barbaros Hayreddin Paşa 1478 yılı
civarlarında Midilli'de doğdu. Aslen Vardar yenicesinden olan babası Yakup Ağa,
bir Osmanlı sipahisiydi ve 1461 yılında Midilli'nin fethi sırasında Fatih Sultan
Mehmed ile birlikteydi. Asıl adı Hızır olduğu halde Barbaros ve Hayreddin
lakaplarıyla tanınır. Batılılar havuç rengine çalan kırmızı sakalından dolayı,
ağabeyi Oruç'a verdikleri "Barbarossa" adını daha sonra Hızır içinde
kullandıklarından Barbaros diye tanınmış, Hayreddin lakabını ise kendisine
Y
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
Arnavutköy,
Arnavutköy, Beşiktaş'a bağlı bir semt olup,
Kuruçeşme ve Bebek güzergahı arasındadır. Kuruçeşme ve Etiler'e dönük tepelerin
arasında, bir dere yatağı boyunca uzanmış bir yerleşimdir.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Balmumcu,
Balmumcu Bulvarı üzerinde Yıldız’la
Zincirlikuyu kavşağı arasında kurulu mahalle.Bugünkü Balmumcu Mahallesi’ nin
bulunduğu yerde II.Mahmud döneminde ( 1808 – 1839 ) aynı adla anılanbir çiftlik
bulunuyordu.Balmumcu Kasrı denilen köşk daha sonra Abdullaziz döneminde
yapılmıştı. Beşiktaş’ın mesirelerinden olan çiftlik, meyve bahçeleri ve
çavuşüzümü bağlarıyla ünlüydü.
...Tümünü okumak için
linke tıklayınız.
Bebek, Cihannüma, Dikilitaş,
Etiler, Gayrettepe, Konaklar, Kuruçeşme, Kültür, Levazım,
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
Levent, Mecidiye,
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
Ortaköy, Muradiye, Nispetiye,
Sinanpaşa, Türkali, Ulus, Vişnezade ve
Yıldız
mahalleleridir.
Beşiktaş,
Yıldız yoğun ve ışık saçan bir plazma küresidir. Biraraya
toplanan yıldızların oluşturduğu gökadalar görünür evrenin hâkimidir. Günışığı
dahil olmak üzere Dünya üzerindeki erkenin (enerji) çoğunun kaynağı, bize en
yakın yıldız olan Güneştir. Diğer yıldızlar, Güneş’in ışığı altında kalmadıkları
zaman yani geceleri gökyüzünde görünürler. Yıldızların parlamasının nedeni
çekirdeklerinde meydana gelen çekirdek kaynaşması (füzyon) tepkimelerinde açığa
çıkan erkenin yıldızın içinden geçtikten sonra dış
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Bizans
döneminde
Bizans kelimesi Byzas'tan gelir.
İstanbul şehrinin kurucusu Byzas'dan dolayı şehre uzun süre Byazs
denmiştir.
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
Boğaziçi kıyılarındaki en belli başlı yerleşim
merkeziydi. Bizans döneminde (4. yy-15. yy) günümüzün Beşiktaş'ının kıyıları şu
üç önemli yapıyla tanınırdı: "Auaplus"ta (akıntıya karşı) buluııan Ayios Mihael
Kilisesi, imparatorların yazlık ikametgâhı olan Ayios Mamas'ı saray kompleksi ve
Fokas Manastırı. Bunları dan Ayios Mihael Kilisesi Konstantinopoilis'in kurucusu
olan I. Constantinus (
Boğaziçi Alm. Bosporus
(m.), Fr. Bosphore (m.), İng. Bosphorus. Karadeniz
ve Marmara denizi arasındaki boğazın Asya ve Avrupa kıyılarının tamamına verilen
isim. Şimdi batı dillerinde kullanılan ve aralarında küçük teleffuz farkları
bulunanBosphorus, "öküz geçidi" manasına gelen eski Yunanca bir kelimedir. Türk
kaynaklarında Boğaziçi; Halic-i bahr-i rum, Halic-i bahr-i siyah, Halic-i
Konstantiniye, İskender Boğazı, Konstantiniye Boğazı,
Merecü'l-ba
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
305-
305 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve
diğer önemli gelişmeler
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
337) döneminde inşa edilmişti ve Hıristiyan
hacıların ziyaret ettiği çok ünlü bir hac merkeziydi.
Beşiktaş bir
yerleşim yeri kimliğini Osmanlı döneminde kazanmıştır. Bizans dönemi boyunca
Boğaziçi özellikle Karadeniz'den gelen yağmacıların akınlarına uğramış, bunların
yarattığı tahribat ve saldıkları korku surdışı yerleşmelerin gelişmesini
engellemiştir. Beşiktaş'ın Osmanlı döneminde bir yerleşim yeri kimliği kazanması
Karadeniz'in geniş ölçüde Osmanlı Devleti'nin denetimi altına girmesi sâyesinde
olmuştur.
Özellikle
337 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve
diğer önemli gelişmeler
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin
Paşa’nın ilgisi dolayısıyla bilhassa denizcilik açısından büyük önem
kazanmıştır. Barbaros Hayreddin, İstanbul’da olduğu zamanlarda Beşiktaş’ta bir
yalıda ikamet etmiş, burada bir cami, bir medrese bir de sübyan mektebi inşa
ettirmiştir. Barbaros, vefatından sonra buraya defnedilmiştir.
Beşiktaş
mitolojik tarihten itibaren özelliğini koruyan bir bölge olmakla beraber, Bizans
döneminde tanındı. Osmanlı dönemi ile bir yerleşim yeri kimliğini alan
Beşiktaş’ta, hem devlet görevlilerinin hem de sıradan halkın yaşadığı semt
olduğu için, İlçede çeşitli yapı tipleri mevcuttur.Osmanlı döneminde Beşiktaş
Kaptan-ı Deryaların semtiydi. 17.Yüzyıldan itibaren Abbasağa ve Vişnezade
Mahallelerinin oluşumuyla sırtlara doğru genişledi ve nüfus karmaşası da
oluşmaya başladı. Semtin ticari merkezi durumundaki Köyiçi’nde müslümanlar,
rumlar, ermeniler ve az sayıda da yahudiler yaşamaktaydı.Kır-kent iç içeliğinin
sur içi İstanbul’dan çok daha yoğun olduğu Beşiktaş,18.Yüzyılda da bu özelliğini
sürdürdü. Lale Devri ile birlikte İstanbul’da yaşanan toplumsal değişimin 2 ünlü
mekanından biri oldu. Cumhuriyet Döneminden sonra şehir planlamasıyla düzenleme
getirilen İlçede, ilk imar hareketleri örnekleri görünmektedir.
BEŞİKTAŞ
İLÇESİ COĞRAFİ YAPISI
İl topraklarının Avrupa bölümünde yer alır. Doğusundan İstanbul Boğazı,
kuzeyinden Sarıyer İlçesi, batısından Şişli İlçesi, güneyinden Beyoğlu İlçesi
ile çevrelenmiştir. Yüzölçümü 1520 hektardır. İstanbul Boğazı’nda kıyısının
uzunluğu 8375 M olan ilçenin, 23 mahallesi bulunmaktadır.
TİCARİ
ÖZELLİKLERİ
İlçe hareketli ve çok canlı bir ticaret hayatına sahiptir.130 bine yakın ufak
alışveriş merkezi, 2 bin şirket merkezi, 85 banka şubesi, sermaye piyasasında
faaliyet gösteren kuruluşlar,Avrupa standartlarına uygun alış veriş merkezleri (
Akmerkez ) , plazalar ve uluslararası otel işletmeleri yanı sıra, Nobel ve
Pfızer ilaç fabrikaları ile yıldız Porselen işletmesiyle ilçe önemli bir işlev
görmektedir.
KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ
İlçe, coğrafi konum bakımından kıyı yerleşimleri ve iç yerleşim özelliklerine
sahiptir. Boğaz kıyısı olması ve tarihsel dokusu itibari ile sürekli turistik
bir gezi yeri görünümündedir. Tiyatro, sinema ve kültür merkezleri sayesinde de
sosyokültürel yaşam sürekli hareketlidir. İlçede Belediyemize ait 3 kültür
Merkezinde sinema, tiyatro gösterimi yanı sıra panel ve çeşitli kurslara yönelik
çalışmalar da yapılmaktadır. İlçemiz Marmara ve Belediyeler Birliği’nin üyesi
olmakla birlikte, aynı zamanda Boğaz’a kıyısı olan diğer ilçelerle birlikte (
Sarıyer, Beykoz, Üsküdar ) İstanbul Boğazı Belediyeler Birliği’ni kurdu..
Ülkemizin ilk futbol takımlarından olan BJK Spor Kulübü Merkezi de
ilçemizdedir.
GÖRÜLECEK, GEZİLECEK ÖNEMLİ TURİSTİK YERLER
Beşiktaş ilçemiz 17.yüzyılda kurulmuş Bizans Osmanlı dönemine başkentlik
yapmış, İstanbul’un yöneticilerinin çoğu Beşiktaşta oturmuş, devlet idaresine
ait birçok kararlar buradan alınmıştır. Bu vesile ile ilçemizde saraylar,
köşkler, müzeler, kasırlar, korular ve yalılar o dönemin nostaljisini
yaşatmaktadır. Çırağan Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı, Fer’iye
Sarayları ve Ihlamur Kasrı bulunmaktadır. Boğaziçinde doğal güzellikleri
bozulmadan her mevsim yeşil örtüsünü koruyan Yıldız Korusu, Naile Sultan Korusu,
Naciye Sultan Korusu, Vakıf Korusu, Emir Erkayınlar Korusu, Arnavutköy Robert
Koleji Korusu, İpar Korusu, Fransız Yetimhanesi Korusu, Kortel Korusu, Ayşe
Sultan Korusu, Boğaziçi Üniversitesi Koruları ile kıyıdan 160m. Mesafesi olan
Kuruçeşme Adası (Galatasaray Adası yer almaktadır. 18.yüzyıldan itibaren de kıyı
yerleşim yerlerinde yapılan yalı ve konaklar da dikkat çekicidir. Dinsel
yapılarda da cami, havra, kilise ve sinegogları bir arada gezip görebilirsiniz.
Canlı ve zengin bir kültür yaşamına ev sahipliği yapan ilçemizde tiyatro,
sinema, alış-veriş merkezleri ve otellerin yan sıra Aşiyan Müzesi, Yıldız Sarayı
Müzesi, Deniz Müzesi, Resim ve Heykel Müzesi ve Şehir Müzesi gezilebilecek
yerler arasındadır.
ANTİK DÖNEM
Antik dönemde, Boğaz'ın iki yakasında uzanan kıyı şeridi sık ormanla
kaplıydı. Eğer buralarda bir zamanlar İskele patikalar ya da yollar mevcutsa
bile bunlar çok dar ve elverişsiz olmalıdırlar. Ulaşım muhtemelen kayıklarla,
sallarla yapılıyordu. İç bölgelerde var olduğu düşünülen yerleşim birimleri
hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Bugünkü Beşiktaş'ın en güney
noktasını Dolmabahçe Sarayı oluşturur. Burası adından da anlaşıldığı gibi,
Osmanlı Döneminde denizin doldurulmasıyla elde edilmiş bir alandır. Bizantion'lu
Dionisios'un Pentekontorikon adıyla andığı bir yer vardır ki Dionisios'a göre
burada Pentekontoros'lar (elli kürekli gemi) demirlerdi. Dolmabahçe'nin eskiden
koy olduğu düşünülürse, Pentekontorikon mevkii burası olabilir. Dionisios'a göre
Peııtekontorikon'uıı yakınında "İskitli'nin Köyü" diye anılan bir yerleşim yeri
vardı. Tauros (boğa) adıyla anılan bu İskit'li, İskit ülkesinden (bugünkü
Ukrayna) kalkıp, Girit Kralı Minos'un karıs Pasifae'yi baştan çıkarmaya
giderken, burada konaklamıştır. Dionisios'un bu öyküsü açıkça Yunan
mitolojisindeki bir efsanenin daha akılcı bir versiyonudur. Bu efsaneye göre
deniz tanrısı Poseidon, Girit Kralı Minos'a kurban edilmek üzere beyaz bir boğa
gönderir. Kralın kurban etmek yerine boğayı beslediğini görünce de ceza olarak
karısı Pasifae'nin boğaya âşık olmasını sağlar ve bu birleşmeden yarı hayvan
yarı insan mitolojik bir canavar olan Minotaurus (Minos'un Boğası) doğar.
Dionisios'a göre bu köyün kuzeyinde İasonion adlı bir başka yer vardı. Apollo
adına yapılmış bir sunak bulunan bu yere adını veren İason, efsaneye göre
Teselya'daki İolkos kralı Aison'un oğludur. Karadeniz'deki efsanevi Altın Postu
getirmesi koşuluyla, babasının tahtını geri almak üzere Pelias'tan söz alan
İason, Altın Postu bulmaya giden Argonotlar'ın lideri olarak çıktığı sefer
sırasında Beşiktaş bölgesinde demirlemişti.
Uzun süre İasonion denen
yerin Beşiktaş olmadığını düşündüren bir kaynak vardır. 1200 yılında
Konstantinopolis'i ziyaret eden Rus hacısı Novgorodlu Antoniy, bu civarda
Maçukov adlı bir manastırı ziyaretinden bahseder. Bu manastırda kemikleri
saklanan Aziz İason, aradaki binlerce yıla rağmen İason'un son izdüşümü
olmalıdır. Gerçekten de Ortodoks kilisesinde İason adını taşıyan birkaç aziz
kaydedilir. Fakat bunların hepsi de görece önemsiz azizlerdi ve hiçbirinin
Konstantinopolis'e ve civarına gömüldüğüne dair bilgi yoktur. Antoniy'den önce
ya da sonra hiçbir Bizans kaynağında geçmeyen Slav kökenli Maçukov adının
bugünkü Maçka semtinde yaşaması oldukça dikkat çekicidir. Dionisios'un ve
Novgorodlu Antoniy'in verdiği bilgilere dayanarak, İasonion'un Maçka'nın
altındaki kıyı şeridi olduğu, Dionisios'un Arheion diye zikrettiği yerin de
Beşiktaş olduğu kabul edilirse, yazarın Rodos'tan Bizantion'a gelen gemilerin,
İasonion ile Arheion arasında demir attığı yer olarak tanımladığı "Rodion
Periboloi", günümüz araştırmacıları tarafından kabul edildiği gibi Çırağan
Sarayı'nın bulunduğu mevki değil, daha güneyde bir yer olmalıdır. Anaplus
Bosporu'ya göre, Arheion kuzeye doğru, tepeler ve bunların arasında akan bir
ırmakla betimlenir. Bölgedeki dikkate değer tek akarsuyun Ihlamur Deresi olduğu
düşünülürse, Arheion gerçekten de Beşiktaş olmalıdır. Roma döneminde Ihlamur
Deresi oldukça geniş bir akarsu idi ve kaynaklara göre üzerinde bir köprü vardı.
Dionisios Arheion adını, Tasos kentinden gelerek burada bir kent kurmaya
kalkışan, fakat egemenliklerinin tehlikeye düşmesinden korkan Halkedon (Kadıköy)
halkı tarafından püskürtülen Yunanlı Arheias'a dayandırır. Dionisios'un Beşiktaş
civarında sözünü ettiği diğer bir yapı da denize bakan bir tepe üzerinde
yükselen "Denizin İhtiyar Adamı" adına inşa edildiği söylenen bir
tapınaktır.
Bundan sonraCaybahceleri tespit edilebilen mevki bugünkü
Arnavutköy'deki Bythias körfezidir. Bundan anlaşıldığına göre söz konusu tapınak
ya bugün Yıldız Sarayı'nın bulunduğu tepede, ya da Ortaköy sırtlarında, bugün
Boğaz Köprüsü'nün bağlandığı yerde idi. Dionisios'un Parabolos ve Kalamos adıyla
zikrettiği iki kıyı şeridi ise Kuruçeşme olmalıdır. Bythias'tan sonra,
Tanrıların Anası adına yapılmış bir tapınağın bulunduğu Hestiai (bugünkü Akıntı
Burnu) gelir. Son olarak da Artemis'e adanmış bir tapınağın bulunduğu Helai
(bugünkü Bebek) zikredilir. Görüleceği gibi Bizantion'lu Dionisios'un Beşiktaş
ve civarı hakkında yaptığı tanımlamalar, yörenin Roma dönemine ilişkin ilginç ve
etkileyici bilgiler içermektedir. Fakat yazarın zikrettiği yapı ve yer
isimlerinden Helai dışındakilere (ortaçağa kadar Bebek yöresi için Helai adı
kullanılmıştır) Bizans dönemi metinlerinde bir daha rastlanmaması dikkat
çekicidir.
BİZANS DÖNEMİ
Bizans döneminde (4. yy-15. yy) günümüzün Beşiktaş'ının kıyıları şu üç önemli
yapıyla tanınırdı: "Auaplus"ta (akıntıya karşı) buluııan Ayios Mihael Kilisesi,
imparatorların yazlık ikametgâhı olan Ayios Mamas'ı saray kompleksi ve Fokas
Manastırı. Bunları dan Ayios Mihael Kilisesi Konstantinopoilis'in kurucusu olan
I. Constantinus (305-337) döneminde inşa edilmişti ve Hıristiyan hacıların
ziyaret ettiği çok ünlü bir hac merkeziydi. Metinlerde Konstantinopolis'ten
uzaklığı 35 stadia (yaklaşık 6300 m) olarak zikredildiğine göre Kuruçeşme ve
Arnavutköy'de olmalıdır. Kilise, I. İustinianos döneminde ( 527-565 ) onarıldı
ve Küçük Ayasofya Camii'ninkine benzeyen sekizgen kubbesiyle, 10. yy'a kadar
varlığını sürdürdü. Ihlamur Deresi'nin üzerindeki köprünün yakınlarında olduğu
düşünülen Ayios Mamas kompleksi, bir saray, bir hipodrom, bir liman ve denize
açılan yarı daire şeklindeki revaktan oluşuyordu. Mamas Sarayı V.
Konstantinos'un (741-775) iktidarının ilk yıllarında, tahtı ele geçirmek üzere
ayaklanan komutan Artavasdos'un saldırılarını göğüslemek üzere karargâh haline
getirilmişti. Daha sonraları, VI. Konstantinos (780-797) ve annesi imparatoriçe
Eirene (797-802) tarafından kullanıldı. 792'de tahtı gasp etmek amacıyla
ayaklanan amca Nikeforos'un gözlerine burada mil çekildi, kardeşlerinin dilleri
burada kesildi. Konstantinos, annesinin muhalefetine rağmen ikinci karısı
Teodote ile burada evlendi, 797'de anne Eirene'nin kendisini tahttan indirme
girişimlerini burada öğrendi, Anadolu'ya kaçmaya çalıştı, fakat yakalanarak
Konstantinopolis'te kör edildi. VI. Konstantinos'un tahttan indirilmesi
dolayısıyla ilk kez kaynaklarda açıkça yer alan Ayios Mamas Hipodromu muhtemelen
sarayla birlikte 5. yy'da inşa edilmişti. 813'te liderleri Krum yönetiminde
Konstantinopolis'in banliyölerini talan etmeye gelen Bulgar akıncıları Mamas
Hipodromu'nu da yağmalamış, buradaki aslan, ayı ve muhtemelen daha önce sözü
edilen ejderha ile aynı şey olan deniz canavarı heykelini de
götürmüşlerdi.
Bu son heykel daha önceleri Konstantinopolis'teki
Konstantinos Forumu'nu süsleyen, bilinmeyen bir tarihte "Ayios Mamas bölgesine"
götürüldüğü rivayet edilen ve yedi heykelden oluşan bir grubun parçası olan üç
siren (yarı kadın yarı hayvan efsanevi deniz yaratığı) ya da deniz atı
heykelinden biri olmalıdır. Hipodrom, 813 felaketinden sonra ayakta kalmış ya da
sonraki bir tarihte onarım görmüştür, çünkü sarayın ve hipodromun imparator III.
Mihael (842-867) tarafından sık sık ziyaret edildiği bilinmektedir. Mihael'in
halefi I. Basileios döneminde (867-886) yaşayan ve görünüşe göre Mihael'e ve
yaşam tarzına düşmanca bir tavır takınan tarihçilere bakılırsa, Mihael burayı
çok sevdiği spor olan araba yarışları için kullanıyordu.Hatta o dönemde,
imparatorluğu sık sık tehdit eden Arap akınlarını haber vermek üzere kurulan,
Toroslardan Konstantinopolis'e kadar uzanan alarm sisteminin, hipodrom
faaliyetleri sırasında bundan rahatsız olan Mihael tarafından iptal ettirildiği
rivayet edilir. Nitekim Mihael yine bir yarış sonrasında içki yüzünden sızmış
haldeyken, Basileios'un adamlarınca (bazı kaynaklara göre bizzat Basileios
tarafından) aynı yerde, Ayios Mamas Sarayı'nda öldürülmüştü. Ortaçağda
Beşiktaş'ı tanınır kılan üçüncü önemli eser olan Fokas Manastırı ise
orijinalinde, 832-842 yılları arasında Konstantinopolis Patriği olan VII.
İoannes Grammatikos'ıın kardeşi Arsavir'in sarayıydı. Arsavir düşmanları
tarafından bu sarayda büyücülük faaliyetleri yürüttüğü gerekçesiyle suçlandıktan
sonra mülk bir saray memuru tarafından satın alınmış ve manastıra
dönüştürülmüştü. Manastırın kilisesi, I. Basileios döneminde inşa edildi. Yeri
tam olarak tespit edilememekle beraber, Ortaköy'de halen mevcut olan modern
Ayios Fokas Kilisesi'nin yerinde olduğu iddia edilirken, Cristoforo
Buondelmoııti'nin meşhur haritasında açık biçimde Diplokionion'un hemen
güneyinde, yani Beşiktaş'ta gösterilir. Beşiktaş mahallesi, 1453'e kadar Bizans
kontrolünde kaldı. Şehrin fethi sırasında Osmanlı donanması kuşatma boyunca
tarafsız Ceneviz şehri Pera'dan (Karaköy) Diplokionion'a kadar sahilde
demirlemiş, donanmanın bir bölümü, Bizans'ın Haliç'e gerdiği zinciri aşmak
üzere, Dolmabahçe önlerinden kızaklara yüklenmişti.
OSMANLI DÖNEMİ
Beşiktaş bir yerleşim yeri kimliğini Osmanlı döneminde kazanmıştır. Bizans
dönemi boyunca Boğaziçi özellikle Karadeniz'den gelen yağmacıların akınlarına
uğramış, bunların yarattığı tahribat ve saldıkları korku surdışı yerleşmelerin
gelişmesini engellemiştir. Beşiktaş'ın Osmanlı döneminde bir yerleşim yeri
kimliği kazanması Karadeniz'in geniş ölçüde Osmanlı Devleti'nin denetimi altına
girmesi sâyesinde olmuştur. Boğaziçi'nde yerleşmeyi etkileyen bir başka unsur da
iklim koşullarıdır. Özellikle kıyı kesiminin sert kuzeyli ve güneyli hava
akımlarına açık oluşu v Besiktas Manzarae denizin yarattığı nem kıyı boyu
yapılarının çok korunaklı olmasını gerektirir. Bu ise pahalı inşaat demektir.
Osmanlılar ise ucuzluğu, kolay yapılması ve kolay yenilenebilmesi gibi
nedenlerle daha çok ahşap yapıları tercih etmişlerdir. Bu tür yapıların
kıyılarda ancak yazlık yerleşmeye elvermesi Boğaziçi'nin 20. yy'a kadar uzanan
tarihi boyunca yalı denen özgün bir mimarî türün ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Asıl yerleşmeler ise sert hava akımlarından daha az etkilenen koylarda,
vadilerde, tepelerin güneye bakan yamaçlarında olmuştur. Beşiktaş'ın gelişmesi
de bu doğrultudadır. Beşiktaş Boğaziçi kıyılarında gelişen ilk yerleşme yeri
olmuştur. Galata ile Beşiktaş arasında kalan Fındıklı ise 16. yy'da gelişmeye
başlamıştır. Kıyı kesimi ise II. Bayezid döneminde (1481-1512) kaptan-ı
deryâların verilmiş, daha sonra Beşiktaş Bahçesi olarak anılacak Dolmabahçe'den
Hayreddin İskelesi'ne kadar uzanan bu alanda (bugünkü Dolmabahçe Sarayı'nın
kapsadığı alandır) kaptan-ı deryâlar için bir yalı yaptırılmıştı. Beşiktaş
kıyısı 16. yy'da da bu özelliğini sürdürecek Barbaros Hayreddin Paşa, Sinan Paşa
ve Kılıç Ali Paşa gibi kaptan-ı deryâlar Beşiktaş'ta kalıcı izler bırakacaktır.
Beşiktaş kıyıları I. Ahmed döneminden ( 1603-1617) başlayarak hanedana geçecek
ve hasbahçeler olarak düzenlenip sahil saraylarla donatılacaktır.
16.
yy'da Osmanlı hanedanın Beşiktaş'la ilgisinin ilk eseri olarak I. Süleyman
(Kanunî) (hd. 1520-1566) Beşiktaş Bahçesi arkasındaki tepede bir yazlık saray
yaptırmıştı. Süleyman Sarayı olarak anılan bu yapının daha sonra inşa edilen
Bayıldım Kasrı'nın yerinde olduğu tahmin edilebilir. Uzun bir süre Süleymaniye
Mahallesi olarak bilinen bu çevrede günümüze ulaşmayan bir mescit de Süleymaniye
Mescidi adını taşımaktaydı. Sarayın önünden sahile kadar uzanan alan Kale
Bahçesi olarak anılmakta ve kıyıdaki Sultan İskelesi ile son bulmaktaydı. Düzlük
kesimde de bir cirit meydanı yer almaktaydı ki 19. yy'a kadar bu özelliğini
korumuştur. Yunan tarihçi Skarlatos Bizantios ( 1798-1878) Dolmabahçe'den
Beşiktaş İskelesi'ne kadar uzanan kıyının Barbaros Hayreddin Paşa (ö. 1546)
tarafından Akdeniz adalarından topladığı 16.000 kadar savaş tutsağını
çalıştırarak doldurulduğunu ve rıhtım olarak düzenletildiğini belirtir. 15. yy
sonlarında oluşmaya başlayan bir gelenek de donanmanın Beşiktaş önlerinde
demirlemesiydi. Her yıl kış aylarında Haliç'de yenilenen ya da donatılan gemiler
mayıs ayında sefere çıkmadan önce Beşiktaş önlerine gelir, buradan kaptan-ı
deryâyı alarak Sarayburnu kıyısındaki Yalı Köşkü'nde bekleyen padişahı
selâmlayıp Ege Denizi'ne açılırdı. Eylül-ekim aylarındaki dönüşte de donanma
gene Beşiktaş önlerinde demir atardı. Beşiktaş'ın kaptan-ı deıyâların semti
olmasının bir sonucu da burada bıraktıkları eserlerdir. Önce Barbaros Hayreddin
Paşa Mimar Sinan'a bir cami, medrese ve darülkurra ile 1541 tarihli türbesini
yaptırmıştır. Bu yapılardan türbe dışında hiçbiri günümüze ulaşmamıştır.
Ardından ünlü veziriazam Rüstem Paşa'nın kardeşi Kaptan-ı Deryâ Sinan Paşa (ö.
1554) gene Mimar Sinan'a cami, medrese ve çifte hamamdan oluşan bir külliye inşa
ettirmişti. Bu yapılardan hamam dışındakiler günümüze ulaşmıştır. 16. yy'ın son
büyük denizcisi Kılıç Ali Paşa (ö. 1587) Tophane'deki asıl külliyesinin yanı
sıra Mimar Sinan'a Çırağan'da bir cami ile bir sübyan mektebi yaptırmıştı. Bu
yapılar da günümüze ulaşmamıştır.
Beşiktaş İskelesi'nin ardındaki meydan
da 16. yy'dan başlayarak Rumeli-Anadolu arasında işleyen kervanların durağı,
aynı zamanda Anadolu'dan gelip Rumeli'den seferlere katılan eyalet askerlerinin
geçit yeriydi. 19. yy'a kadar Deve Meydanı adını taşıyan bu yerde olduğu sanılan
bir de kervansaray vardı. Yalnız Evliya Çelebi'nin sözünü ettiği ve
İstanbul'daki tek kervansaray olma özelliğini taşıyan bu yapının Sinan Paşa
Külliyesi'nin bir parçası olduğu da ileri sürülmüştür. 17. yy'da Beşiktaş'ın
çehresinin hayli değişmeye başladığı görülür. I. Ahmed döneminde ( 1603-1617)
Dolmabahçe koyu doldurtulmuş, Kaptan-ı Deryâ (1591-1595, 1598-1603) Cağalazade
Yusuf Paşa'nın oturduğu Cağalazade Yalısı yıktırılarak Beşiktaş Sarayı'nın ilk
yapıları inşa edilmiştir. Bu dönemden başlayarak üç yüz yıllık bir süreçte
Beşiktaş kıyıları hanedan üyelerine ait birbiri ardınca yapılan, yenilenen
onlarca sarayla donatılmıştır. Bu sarayların hepsi yazlıksaraylardı ve
ilkbaharda yayımlanan göç fermanıyla taşınılır, sonbahardaki fermanla da kışlık
saraylara dönülürdü. Sarayla ilişkili kişilerin ve Osmanlı üst tabakasında
seçkin bir yeri olan ilmiye sınıfı mensuplarının da Beşiktaş'a rağbet
ettiklerini görüyoruz. Bunlardan kalıcı bir örnek yaptırdığı cami çevresinde bir
mahalle oluşan ünlü Dârüssaade Ağası Abbas Ağa'dır. Bir başka önemli örnek de
seçkin bir tarikat olan Mevlevilik'in Galata ve Yenikapı'dan sonra İstanbul'daki
üçüncü dergâhlarını 1622'de bugünkü Çırağan Sarayı'nın yerinde kurmalarıdır.
Beşiktaş 17. yy'da Abbasağa ve Vişnezâde mahallelerinin oluşumuyla sırtlara
doğru genişlemesini sürdürürken nüfus bileşimi de oturmuş gibidir. Semtin ticari
merkezi durumundaki Köyiçi'nde Müslümanlar, Rumlar,Ermeniler birlikte
yaşarlarken Abbasağa sırtlarına doğru Ermeniler, Uzuncaova'ya doğru da Rumlar
yerleşmişlerdi. Az sayıda da Yahud Barbaros Bulvarıi vardı. Dönemin ünlü şairi
Nedim (ö. 1730) de Beşiktaş'ı mesken tutmuştu. Bir yazarımızın anlatımıyla "...
Beşiktaş'ta olgunlaşıp İstanbul'a yayılan bahçe, çiçek, havuz, şimşirlik,
çırağan, helva sohbetleri, letaif gelenekleriyle" süslenen bu dönem 1730'daki
kanlı Patrona Ayaklanması ile son bulduysa da başta hanedan olmak üzere
İstanbul'un üst tabakasının yaşam biçiminde kalıcı izler bıraktı. I. Mahmud (hd.
17301754) haraplaşan Beşiktaş Sarayı'nın yapılarını onarttığı gibi 1747'de
"Kasr-ı Dilârâ"yı, 1749'da Dolmabahçe tarafında yeni kasır yaptırdı.III. Mustafa
(hd. 17571774) 22 Mayıs 1766'daki büyük depremde hayli tahribata uğrayan
Beşiktaş Sarayı'nı derhal onartmışı ve yazlık saray olarak kullanmayı
sürdürmüştür. 18. yy'da Beşiktaş yerleşimini bir yandan Beşiktaş Deresi ile
Ihlamur Deresi vadisi boyunca genişletirken, öte yandan Serencebey sırtları da
iskâna açılmaya başlamıştır.
Ihlamur Deresi'nin Fulya'ya kavuştuğu yer ve
bugünkü Topağacı sırtları 18. yy'da Hacı Hüseyin Bağı olarak anılırdı. Bu bağ ve
içindeki köşk mirîye geçtikten sonra, bağ semtin en büyük mesiresi olmuş, köşkün
yerine de 19. yy'da Ihlamur Kasrı yapılmıştır. 18. yy'da Beşiktaş'ta göçülen en
önemli beledî hizmet 1731'de tamamlanan Bahçeköy'deki I. Mahmud Bendi'nden su
getirilmesidir. 1731-1839 arasında dört aşamada yapılan ve Taksim Suyu adı
verilen bu tesislerle Beşiktaş düzenli suya kavuşmuş ve dolayısıyla semtteki
çeşme ve hamam sayısı artmıştır. III. Selim döneminin 1807'de Kabakçı Mustafa
Ayaklanması ile kanlı biçimde sona ermesiyle başlayan karışıklıklar 1808'de II.
Mahmud'un tahta geçmesiyle durulmuş, İstanbul'da yaşam yeniden düzene girmişti.
II. Mahmud'un pek çok acı olayın geçtiği Topkapı Sarayı'nı bırakarak kışları da
Beşiktaş Sarayı'nda geçirmek istemesi başlangıçta yöneticilerin tepkisiyle
karşılaşmış ancak 1820'den sonra çoğu zaman Beşiktaş ve Çırağan sarayları ile
Yıldız Kasrı'nda kalmış, 1834'de Beşiktaş Sarayı yenilendikten sonra bütünüyle
Topkapı Sarayı'nı terk etmiştir. Padişahla birlikte hanedanın diğer üyeleri ve
devlet ricali de Beşiktaş'a yerleşmeye başlamışlardır. Bundan sonra Beşiktaş bir
tarihçimizin deyimiyle "Dersaadet'te bir payitaht" olmuştur. 1839'da Tanzimat'ın
ilanıyla başlayan dönemde özellikle mimarlık alanındaki değişmenin en yoğun
görüldüğü yer Beşiktaş olmuştur. Bu değişimin günümüze kalan izleri olarak
Dolmabahçe Sarayı, Çırağan Sarayı, Fer'iye sarayları, Yıldız Sarayı, Ihlamur
Kasrı, Ortaköy Camii, Mecidiye Camii (Küçük Mecidiye Camii), Yıldız (Hamidiye
Camii), Bezmiâlem Valide Sultan Çeşmesi, Şeyh Zâfır Türbesi ile Akaretler'i
saymak yeterlidir. 19. yy'da yaşanan çok önemli bir gelişme de kent içindeki
insan hareketliliğini arttıran ulaşımda ve toplu taşıma araçlarında yaşanmıştır.
Galata köprülerinin inşası3~ Beşiktaş'ın İstanbul'la bağını güçlendirmiş,
1851'de Şirket-i Hayriye'nin kurulmasıyla Boğaziçi iskelelerine düzenli vapur
seferleri başlamış, bu da bütün Boğaziçi köylerini, nüfus, yaşam biçimi ve
mimari bakımdan etkilemiştir. 1869'da imtiyazı verilen tramvay şirketi de ilk
hattı 1872'de Azapkapı Beşiktaş arasında işletmeye açmıştır. Atlı olan bu ilk
tramvaylar 1913'de elektrikli olduktan sonra Bebek'e kadar uzanan hatta 1961'e
kadar hizmet vermişlerdir.
Beşiktaş'ın batı tepelerine yaklaşan bir hat
da Taksim-Şişli güzergâhından Harbiye'de ayrılan bir kolla Maçka'ya uzanmıştır.
Gene aynı dönemde İstanbul'daki toplu konut sisteminin ilk örnekleri olarak
nitelenen Akaretler ile Ortaköy'deki Yahudi cemaatine ait "Las Dizioço" ( 18
Evler ya da Akaretler) Beşiktaş'ın kentsel görünümünü etkileyen özelliklerdir.
II. Abdülhamid döneminde ( 1876-1909) Yıldız Sarayı'nın yalnız padişahın
ikematgâhı değil, 1878'den başlayarak "istibdat" olarak nitelenen bir yönetim
anlayışının da merkezi olması Beşiktaş'ı türlü yönlerden etkilemiştir. Öncelikle
padişahın yakın çevresinde yer alanlar ikametgâhlarını Yıldız Sarayı'nın
yakınlarına taşımışlar, bu dönemde Serencebey Yokuşu ve çevresi ile, Abbasağa
Mahallesi ile üst tarafında oluşan Yeni Mahalle vüzerâ, vükela, bendegân ve
ricâl konaklarıyla dolmuştur. Ayrıca saray yakınlarında Orhaniye Kışlası ve
Ertuğrul Kışlası ile İstanbul tarihinde iz bırakmış bir kişi olan Beşiktaş
Muhafızı Yedi-Sekiz Hasan Paşa'nın (ö. 1905) yönettiği karakol binaları inşa
edilmiştir. Beşiktaş'ın diğer kesimlerinde de sarayda ve saraya bağlı çeşitli
hizmetlerde çalışan görevlilerin yerleştikleri görülmüştür. Bu arada
1877-1878'de Osmanlı-Rus Savaşı'ndaki yenilginin yarattığı göç dalgasının
İstanbul'daki etkisinin bir sonucu olarak Dikilitaş da bir göçmen mahallesi
olarak oluşmaya başlamıştır. Onu 20. yy başında Balmumcu Çiftliği'nin bir
bölümünün iskanâ açılmasıyla oluşan Balmumcu Mahallesi izlemiştir. 19. yy'da
Beşiktaş iki sel baskını, birkaç büyükçe yangın yanında birçok da olaya sahne
olmuştur. Tarihlere geçecek nitelikteki ilk sel âfeti 1811'de, ikincisi 1866'da
yaşanmıştır. 1863'teki Köyiçi yangınından sonra da yangın alanı için bir imar
planı yapılmıştır. Bundan sonraki yangınlar 1881 Ortaköy ve 1886 Arnavutköy
yangınları gibi yerleşim yapısını etkileyecek boyutlarda olmamış, yalnız
1892'deki Köyiçi yangınında 166 hane yanmıştır. 1894'teki İstanbul depremi de
Beşiktaş'ta az tahribat yapmış, Sinan Paşa Camii ile Beşiktaş İskelesi Camii'nin
minareleri yıkılmış, Beşiktaş Merkez Karakolu'nun çatısı çökmüş, duvarları
çatlamış, Beşiktaş Merkez Rüşdiyesi'nin de duvarları çatlamış, sıvaları dökülmüş
ve camları kırılmıştır. Evlerdeki yıkımda da toplam dört kişi ölmüştür. Deprem
Ortaköy'de daha etkili olmuş, Ortaköy Camii hayli zedelenmiş, minarelerin
alemleri devrilmiş, deniz içinde yarıklar oluşmuştur. Beşiktaş'ın "Dersaadet'te
bir payitaht" olmasının bir sonucu da burada yaşanan siyasal
olaylardır.
Sultan Abdülaziz başını Midhat Paşa ile Serasker Hüseyin Avni
Paşa'nın çektiği bir grup asker-sivil yüksek devlet görevlisinin ittifakıyla 30
Mayıs 1876'da Dolmabahçe Sarayı kuşatılarak tahttan indirildi ve 4 Haziran
1876'da da gözaltında tutulduğu Fer'iye saraylarının sonuncusundaki (bugünkü
Kabataş Lisesi) odasında intihar etti. Ardından tahta çıkartılan V. Murad'ın da
aklî dengesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle yine aynı grup tarafından 31
Ağustos 1876'da padişahlığına son verildi. Kanun-ı Esasi'yi ilan sözü üzerine
tahta geçen II. Abdülhamid'in saltanatının ilk iki yılı da olaylarla dolu geçti.
Bunların Beşiktaş'ta yaşananı tarihe "Çırağan Olayı" olarak geçmiştir. 1877-1878
Osmanlı-Rus Savaşı'nda yaşanan yenilginin ve padişahın Meclis-i Meb'usan'ı Eski
Besiktas kapatıp anayasayı askıya almasının yarattığı kötümserlik ortamında Ali
Suavi'nin önderliğinde çoğu Rumeli göçmenlerinden oluşan küçük bir topluluk 20
Mayıs 1878'de denizden Çırağan Sarayı'na girerek V. Murad'ı yeniden tahta
geçirme girişiminde bulundular. Beşiktaş Muhafızı Yedi-Sekiz Hasan Paşa'nın olay
yerine gelmesiyle çıkan çatışmada başta Ali Suavi olmak üzere pek çok kişi öldü.
Bir diğer önemli olay da 20. yy'ın hemen başında (21 Temmuz 1905 ) yaşanan
"Bomba Olayı"dır. Ermeni komitecilerince düzenlenen ve Cuma Selâmlığı için
Yıldız Camii'ne gelen II. Abdülhamid'i öldürmeyi amaçlayan bu suikast
girişiminde padişaha bir şey olmamış, çevresinde bulunanlardan 26 kişi ölmüş, 58
kişi de yaralanmıştır. 19. yy'da Beşiktaş önemli bir kültürel oluşuma da ev
sahipliği etmiştir. Beşiktaş ve Ortaköy'de oturan bir grup aydının 1815
sonlarından başlayarak düzenli biçimde bir araya gelmeleriyle oluşan bu harekete
"Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi" denmiştir. Tarih, din, felsefe, pozitif bilimler
ve edebiyat alanında düşünce alışverişinde bulunmayı, ayrıca öğrenci
yetiştirmeyi de amaçlayan bu topluluk dönemine göre hür ve ileri düşünceli
kişilerden oluşmaktaydı. Osmanlı tarihinde resmî bir kurum dışında örgütlenmiş
ilk bilim ve düşünce hareketi olan Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi ne yazık ki
1826'da Yeniçeri Ocağı'nın kaldırıldığı ortamda Bektaşilik ve dinsizlikle
suçlanarak dağılmak zorunda kalmış, üyelerinin bir bölüğü de sürgüne
gönderilmiştir. Osmanlı tarihinin son dönemi sayılan II. Meşrutiyet (1908-1918)
ve Mütareke (1918-1922) yılları tüm ülke ve başkent İstanbul kadar Beşiktaş için
de çoğu acı olaylarla dolu geçmiştir.
Beşiktaş gene saraylar semtidir,
ama 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanı, 1909'da yaşanan 31 Mart Ayaklanması'nın
ardından II. Abdülhamid'in Yıldız Sarayı'nda tahtında indirilip sürgüne
gönderilmesiyle yönetim merkezi olma niteliğini, özel konumunu yitirmiştir. II.
Meşrutiyet'in ilanıyla çoğu Beşiktaş'ta oturan II. Abdülhamid dönemi ricalinin
de ayrıcalıklı yaşamları son bulmuş, bunların da bir bölüğü sürgün edilmiştir.
Yeni padişah V. Mehmed (Reşad) Dolmabahçe Sarayı'nda bir meşrutiyet padişahı
olarak yaşamış, yönetim erki yeniden Bâbıâli'ye geçmiştir. I. Dünya Savaşı (
1914-1918 ) gitikçe ağırlaşan sıkıntılarla sürüp gitmişken, yenilginin ardından
gelen Mütareke yılları ise İstanbul halkı için ilk kez tattığı işgal acısıyla
birlikte direniş ruhunun da canlandığı dönem olmuştur. Beşiktaş halkı da
Anadolu'da başlayan ulusal direniş hareketine hem insan kaynaklarını (özellikle
denizciler) seferber ederek, hem de silah ve mühimmat kaçırılması (özellikle
Maçka Silahhanesi ve Yıldız Muhabere Deposu'ndan) işine örgütlü olarak
katılmıştır.Bu karanlık dönem zaferle sona ererken 17 Kasım 1922'de son padişah
" VI. Mehmed (Vahdeddin) Yıldız Sarayı'ndan gizlice çıkıp Tophane rıhtımından
açıkta bekleyen bir İngiliz zırhlısına geçerek kaçmış, ertesi yıl 2 Ekim 1923'te
son işgal kuvvetleri de gene Dolmabahçe rıhtımında düzenlenen bir törenle
İstanbul'u terk etmişlerdir.
CUMHURİYET'TEN BUGÜNE
29 Ekim 1923'te
cumhuriyet ilan edildiğinde Beşiktaş kentin Beyoğlu yakasının bir parçası
durumundaydı. Yönetsel bakımdan da Beyoğlu Mutasarrıflığı'na bağlıydı. Ama
İstanbul artık eski İstanbul değildi. 470 yıl süren başkentlik ayrıcalığını
yitirmiş, I. Dünya Savaşı ve Mütareke yıllarının yarattığı yıkım kentin yaşamını
her yönüyle etkilemişti. Gene de ülkenin en büyük kentiydi, en önemli ekonomik
ve kültürel merkezdi, ama bu sadece geçmişin mirasıydı. Cumhuriyet'in ilk 15
yılı yani Atatürk dönemi boyunca yeni rejim kentsel gelişmede ağırlığı başkent
Ankara'nın yaratılmasına ve İzmir gibi maddi yönden de yıkıma uğramış kentlerin
imarına vermişti. İstanbul ise kendi yağıyla kavrulmaya çalışıyordu. Beşiktaş bu
ortamdan en çok etkilenmiş semtlerden biridir.
Önce 3 Mart ,1924'te
hilafetin kaldırılması ve Osmanlı hanedanı mensuplarının yurt dışına
çıkartılmalarıyla saraylar ve Beşiktaş'tan Arnavutköy'e kadar kıyı boyunca
sıralanan sahilsaraylar ve yalılar boşalmış, bunların kimi kamu kurumlarına
verilmiş, kimi depo ve okul olarak kullanılmaya başlanmış, kimi de yıkılmıştır.
Eski devrin ricaline ait konaklar da benzer akıbete uğramış, konak düzeninin
çökmesiyle birlikte kimi bölük bölük kiraya verilmiş, kimi terk edilmiş, kimi de
yanmış ya da yıkılmıştır. Saraylarda ve konaklarda çalışan "saraylı" ve
"bendegân" denilen çoğu Beşiktaş'la ilintili birçok kişi de artık semtin birer
fakiri olarak yaşamlarını sürdürmeye başlamıştır. Bu gelişmelere bağlı olarak
Beşiktaş'taki ticari hayatıda sarsıntı geçirmiştir. Beşiktaş'ın çehresini
değiştiren Eski Besiktasilk girişimler Lütfi Kırdar'ın belediye başkanlığı
döneminde (8 Aralık 1938-24 Ocak 1949) başlamıştır. Lütfi Kırdar Fransız şehir
plancısı H. Prost'a hazırlatılan ve 1939'da onaylanan nâzım plan doğrultusunda
kentte geniş çaplı bir imar hareketine girişti. Bulvarlar açmak, meydanlar
oluşturmak, mevcut yolları genişletmek ve iyileştirmek, yeşil alanları
düzenlemek, rekreasyon alanları yaratmak, su, elektrik, ulaşım gibi temel
belediye hizmetlerinde nicelik ve nitelik bakımından artışlar sağlamak ve kente
Cumhuriyet'in simgesi olacak anıtsal yapılar kazandırmak olarak özetlenebilecek
temel ilkeler doğrultusundaki bu hareketin Beşiktaş'ta bıraktığı izler şöyle
sıralanabilir: Dolmabahçe'den Rumelihisarı'na uzanan ve ilçeyi kente bağlayan
ana yol ile Zincirlikuyu-Beşiktaş yolu ve semtin iç kesimlerini ana yola
bağlayan Ihlamurdere Caddesi'nin niteliği yükseltilmiştir. Beşiktaş İskelesi'nin
arkasında bulunan sokaklar istimlâk edilerek Barbaros Meydanı açılmış, önündeki
şebekeli duvar kaldırılarak Barbaros Hayreddin Paşa Türbesi ortaya çıkartılmış,
meydanın kenarına da Barbaros Anıtı yapılmıştır. Abbas Ağa Camii'nin üst yanında
bulunan ve mahalle dokusu içinde kalan Abbasağa Mezarlığı kaldırılarak park
olarak düzenlenmiştir.
Ama buradaki mezar taşları üzerinde hiçbir
inceleme yapılmadan ortadan kaldırıldığı için Beşiktaş tarihinin bu çok önemli
belgeleri yok olup gitmiştir. Aynı şekilde Spor Caddesi'ni Maçka'ya bağlayan
kavşağın solunda yer alan Maçka Mezarlığı'nın bir bölümü de yolu genişletmek
amacıyla kaldırılmıştır. Gene bu dönemde Taşlık Parkı ile Vişnezade Parkı
oluşturulmuş, Yıldız Sarayı'nın dış bahçesi, içindeki Çadır Köşkü ve Malta Köşkü
ile birlikte satın alınarak Yıldız Parkı haline getirilmiştir. Dolmabahçe'den
Nişantaşı'na uzanan vadi de park olarak düzenlenirken Dolmabahçe'yi Maçka'ya
bağlayan Bayıldım Yokuşu bir seyir terası halinde yenilenmiştir
- Ortaköy, Rize yayla.
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
-
Trabzonspor
Trabzon'un ilk kulübü ve Trabzonspor'un kurucu kulübü
İdmanocağı, 1914'de kuruldu
??
Trabzonspor Logosu
Trabzon'da futbolun baslangici;
Trabzon Karadeniz bölgesinin doğusunda yer alan
il. İl toprakları 40° 33’ ve 41° 07’ kuzey enlemleriyle 37° 07’ ve 40° 30’ doğu
boylamları arasında yer alır. Batıdan Giresun, güneyden Gümüşhane ve Bayburt,
doğudan Rize illeri, kuzeyden ise Karadeniz ile çevrilidir. Trafik numarası
(61)dir
...Tümünü okumak için linke
tıklayınız.
Birinci Dünya Savaşı oncesine
dayaniyor. O tarihlerde sehrin en kalabalik mahallesi olan bugunku Ortahisar
mahallesinde ilk kez Rumlar tarafindan futbolun oynandigi bilinmektedir.
Trabzonlu gencler sehrin dort bir yanindan Ortahisar mahallesine gelerek
Rumlarin futbolunu seyrediyorlardi;. Sonralari Rumlar Trabzonlu gencleri de
aralarina alarak o daracik sokaklarda futbolu yayginlastiriyorlardi. Futbol
tutkusu her gecen gun bir cig gibi buyuyordu. Tipki horon gibi Trabzon insaninin
bunyesine uygun bir oyundu. Bu nedenle kisa surede buyuk ilgi
gormustu.
Bir gun sadece Trabzonlu genclerin futbol oynadigi bir sirada
top hemen karsidaki Rum evinin acik penceresinden iceriye girer. Elindeki topla
disari cikan yasli, bir Rum, Trabzonlu gencleri iyi bir azarlayarak kovmustu. Bu
olaydan sonra Rumlarin ileri gelenleri Ortahisar mahallesinde futbol oynanmasini
yasakladilar. Ozellikle Trabzonlu genclere. Cunku Rum gencleri zaten fazla
oynamiyordu. Ara sira oyunlarina da izin veriliyordu. Trabzonlu gencler icin
buyuk bir tutku haline gelen ve yeni yeni dogmakta olan futbola vurulmus bir
darbeydi yasaklama olayi. Bir kere kaptirmislardi futbola kendilerini bu
gencler. Yapacak baska bir isleri de yoktu. Ortahisar mahallesi disinda da
futbol oynamaya elverisli saha pek yoktu. Olsa bile oralarda Rumlarin baskilari
daha fazla idi. Butun tehlikelere ve baskilara ragmen gencler kacamak yaparak
futbol oynamaya devam ettiler. Ta ki Birinci Dunya Savasina kadar. Savas tum
ulkede oldugu gibi Trabzon'da da bircok genci futbol sahalarindan alip savas
meydanlarina suruklemisti. Gencler artIik top yerine silaha
sarilmislardi.
Birinci Dunya Savasi sonrasi; yeniden yapilanmaya giren
gencler, futbolu yasatma ve gelistirme gayretine girdiler. Sehrin dort bir
yaninda bos bulduklari arsalarda topun pesinden kosmaya devam ettiler.Bu arada
Lise Fransizca ogretmeni Burhanettin Kahyaoglu, Beden Terbiyesi ogretmeni Sami
bey, Hifzirrahman Rasit Oymen, Tevfik Yunusoglu, Kemal Ozsubasi ve Ali
Yusufoglu'nun basini cektigi bir grup genc Trabzon'da ilk Kulubu kurma gayretine
girdiler. Bu genclerin gayretleri sehrin butun semtlerinde buyuk destek
goruyordu. Butun gayretler 20 Ocak 1921 gunu mutlu sonla noktalaniyor ve
Trabzon'un ilk Kulubu kuruluyordu. Sari kirmizi renkleri sectikleri kulube
Idmanocagi adini verdiler. Iki yil sureyle Trabzon'un tek kulubu olan
Idmanocagi, ayni zamanda Trabzon futbolunun da temelini teskil ediyordu.
Trabzonspor'un kuruluşu
Türkiye Idman Cemiyetleri ittifakinin kurulmasi
ve Turk Sporunun bu ilk orgutunun tum Anadolu'ya yayilmasi, Trabzon'da da
etkisini gostermisti. Bu etki sonucu yeni yeni kulupler kurulmaya baslandi.
Idmanocagi, Idmangucu, Necmiati'den sonra Trabzon Lisesi bunyesinde Lise adini
tasiyan yeni bir kulubun kurulmasiyla kulup sayisi 4 olmustu. 1923 yilindan
sonra Trabzon'da Idmanocagi ve Idmangucu arasinda buyuk bir rekabet baslamisti.
Bu oyle bir rekabetti ki Istanbuldaki Galatasaray- Fenerbahce rekabetine
benziyordu. Hatta zaman zaman onu bastirdigi bile oluyordu. Trabzon sanki
Ocaklilar, Gucluler diye ikiye ayrilmisti. Trabzon'da futbolun bu iki takim
arasindaki rekabetten yuceldigi soylenebilir. Rekabet zamanla oylesine buyuk
boyutlara vardi ki Trabzon'un Turkiye liglerinde gec temsil edilmesinin de esas
nedeni budur. Ne var ki iki kulup arasindaki cekisme sehrin futbolundaki
kaliteyi de her gecen gun arttiran faktor oldugu gozardi edilemez.
1923
yilinda Trabzon'da ilk resmi lig maclari oynanmaya baslandi.Ilk sezon Idmanocagi
sampiyon olmustu. Bunu 1923-24,1924-25 sezonlarinda Lise takiminin arka arkaya
sampiyonluklari izledi. 1925 sezonunda yine Idmanocagi sampiyon olurken, 1929
yilina kadar da once Lise, arkasindan Muallim Mektebi daha sonra da Ticaret
Lisesi takimlari mutlu sona ulastilar.
Idmanocagi ile Idmangucu
arasindaki buyuk rekabet 1930'dan sonra had safhaya ulasti. 1929-30'dan sonra 5
kez arka arkaya Idmanocagi'nin sampiyon olmasindan sonra 1934-35 sezonundan
itibaren Idmangucu takimi tam 7 yil arka arkaya sampiyon olarak bu iki takim
arasindaki rekabeti busbutun alevlendirmisti.
1940'li yillarda Trabzon
futbolundaki guc lise takimlarina gecmisti. Tam 6 kez arka arkaya sampiyonlugu
kazanmasi da bunu gosteriyordu. Bu aralar dikkat ceken bir hususta Trabzon'daki
butun futbol yildizlarinin Lise takimlarindan yetismis olmalariydi. Ozellikle
Trabzon Lisesi bir futbolcu kaynagi olmustu. 1947-48 sezonundan itibaren
sampiyonluk yine Idmanocagi ile Idmangucu arasinda el degistiriyordu. Bu arada
Necmiati'de iki sezon sampiyon olarak Trabzon futbolunda soz sahibi oldu. Bu
arada Trabzon'da yeni yeni kuluplerde kuruluyordu. 1938'de kurulan Dogan
Genclik, 1941 yilinda Akcaabat Lisesinde kurulan Akcaabat Genclik (Bugunku
Sebatspor), 1950 yilinda Surmene ilcesinde kurulan Surmene Genclik, 1952 yilinda
ayni ilcede kurulan Zafer Genclik, 1953 yilinda kurulan Yolspor 1955 yilinda
kurulan Yalispor bu takimlarin basinda geliyordu.
1930'lu yillarda
baslayan Idmanocagi, Idmangucu rekabeti 1940'li, 1950'li, 1960'li yillarda
olanca siddetiyle devam ediyordu. Bu gitgide rekabetten ote boyutlara
varmaktaydi. Ocakli ve Guclu olmak Trabzon'da adeta bir spor mezhebi haline
gelmisti. En kotu sezonlarda bile rekabetlerinden hic bir sey
kaybetmiyordular.
Trabzon oylesine ikiye ayrilmisti ki Ocaklilar Sari
Kirmizi diye Istanbul'daki Galatasaray'i Idmanguclulerse Yesil Beyaz renklerine
ragmen Fenerbahce'yi destekliyorlardi. Rekabet bir de bu sekliyle alevlenmisti.
Bu arada renkleri Sari Lacivert olan Necmiati bile bu rekabetin disinda
kalmisti. Aslinda bu buyuk rekabetten en karli Trabzon futbolu cikiyordu.
Oncelikle sehirde futbol tutkusu koruklenmisti. Bu buyuk rekabetten dogan buyuk
iddia Trabzon'da buyuk yildizlarin cikmasina neden olmustur. Ancak, Trabzon
insaninin alin yazisi olan gurbetcilik 1930'lu yillarda Trabzon'daki futbol
yildizlarinin kaderine tesir etmisti. Pekcogu yuksek ogrenim ugruna ana
kucaklarini baba ocaklarini terk etmek zorunda kaldilar. Gittikleri Istanbul ve
Ankara'da surdurdukleri futbol yasamlarinda gercekten buyuk yildiz oldular. Bir
Hasan Polat ve kardesi Ali Polat Ankara Genclerbirligi'nde , bir Selim
Satiroglu, Ahmet Karlikli Galatasaray'da bir Taka Naci, Zekeriya Bali
Fenerbahce'de, Nazmi Bilge Besiktas'da yildiz futbolcu
oluverdiler.
1962-63 sezonunda tum yurtta bir Il Takimi kurulmasi
ongorulmustu. Zamanin Futbol Federasyonu Baskani Orhan Seref Apak, Turkiye
liglerini guclendirmek ve tum yurda yaymak amaciyla bir seferberlik baslatmisti.
Her ilde bir futbol takimi kurup Turkiye liglerinde yer almasi seferberligi
buyuk bir hizla devam ediyordu. Trabzon elbette ki bunun disinda kalamazdi.
Yalniz bir Il Kulubu kurulmasinin en zor olan illerin basinda kuskusuz Trabzon
gelmekteydi. Idmanocagi, Idmangucu rekabeti Trabzon futboluna oylesine hakimdi
ki bu iki kulubun bir cati altinda toplanmasina imkan yoktu. Nitekim boyle bir
girisimde bulunmak isteyen bir avuc idealistin daha ilk calismalarinda bunun
imkansiz oldugu gercegi bir kez daha anlasilmisti.
Tum Trabzonlular,
Trabzonspor adiyla bir kulubun kurulmasini yurekten arzuluyorlar. Ancak bu isi
bir turlu gerceklestirememenin ezikligini yasiyordular. Yetkililerinde araya
girmesi, sonucu pek degistirmiyordu Ocaklilar da, guclulerde yeni kurulacak
kulupte kendi isimlerinin, hatta renklerinin hakim olmasini istiyordular ve bu
konuda en ufak bir fedakarlikta bulunmuyorlardi. Her gun, her aksam toplanti
ustune toplanti yapiliyordu. Bazen tam bir anlasma zemini ortaya cikiyor ama
yine en ufak bir ayrinti herseyi berbat ediyordu. Havaya silahlar atiliyor,
karakollara, hatta mahkemelere kadar uzanan olaylara rastlaniyordu. Ote yandan
Futbol Federasyonunun il kulupleri icin tanidigi surenin de sonu
yaklasiyordu.
21 Haziran 1966 tarihinde Idmanocagi, Martispor ve
Yildizspor'un da katilimi ile sari kirmizi renkler altinda Turkiye 2. Ligine
alindi. Ancak, resmi bir yazinin suresi icinde ilgili yere teblig edilmedigi
icin Idmanocagi'nin Ikinci ligde oynamasi durduruldu. Bu tarihten yaklasik bir
ay sonra 20 Temmuz 1966'da bu kez Idmangucu, Karadenizgucu, Martispor ve
Yolspor'un katilmasiyla Trabzonspor kirmizi-Beyaz renklerle kuruldu. Ne varki
Idmanocagi buna karsi cikti. Danistay'da actigi dava ile yurutmeyi durdurma
karari alininca ortalik yine karisti. Trabzon'daki gergin durum uzerine araya
zamanin Beden Terbiyesi Genel Muduru Ulvi Yenal girdi. Ulvi Yenal, Idmanocagi ve
Idmangucu'nun birlesmemeleri halinde iki kulubunde Turkiye 2. Ligine
alinmayacagini bildirdi. Bu durum Trabzon'da ve her iki kulup cevresinde "Sok"
etkisi yaratmisti. Birlesmeleri buyuk sorun olan bu iki kulubun, birlesmemeleri
halinde Trabzon Turkiye liglerinde temsil edilemeyecekti. Trabzon'daki geceli
gunduzlu yapilan ve buyuk tartismalara neden olan toplantilar sonunda 2 Agustos
1967 gunu Idmanocagi ile Idmangucu birlesmesi gerceklesti ve
Trabzonspor;Idmanocagi, Idmangucu, Karadenizgucu ile Martispor'un birlesmesi ile
ortaya cikti.
Artik butun resmi islemler tamamlandiktan sonra sira
gelmisti Trabzonspor'un renklerine. Renk bulmak oyle kolay olmadi. Trabzon'da
uzun yillar suren Idmanocagi-Idmangucu rekabetinde Sari-Kirmizi ve Yesil-Beyaz
renkler hakimdi. Trabzonspor'un renkleri bu renklerin disinda olmaliydi.
Trabzon'u ve Karadeniz'i simgeleyen renkler araniyordu. Bu konuda yarisma
acilmasi da gundeme geldi ancak sonra vazgecildi. Renk icin geceli gunduzlu
toplantilar duzenleniyordu. Dort toplantidan sonuc alinamamisti. Besinci
toplantida hersey bitecekti. Artik taraftarin da sabri kalmamisti. Sonunda
Trabzon ve Karadeniz'in sembolu olan Hamsi uzerinde duruldu. Hamsi'nin gumus
mavisi rengi ve gozlerinin bordosu dikkate alindi. Kimileri buna karsi cikti.
Neymis efendim bordo renk kirmiziya kaciyormus. Oyle ya Idmanocagi renkleri de
Sari-Kirmizi ya. Iste bu nedenle bordonun rengi biraz koyu tutularak
Idmanocaginin kirmizisindan kacinildi. Boylece bir haftadir sehirde suren renk
kavgasi sona ermisti ve Trabzonspor Bordo-Mavi renklere kavusmus oldu.